Küresel ekonomi, ABD’nin korumacı ticaret politikaları, jeopolitik gerilimler ve enflasyonist baskılar nedeniyle belirsizliklerle dolu bir süreçten geçiyor. Türkiye, bu gelişmelerin gölgesinde enflasyon, faiz politikası ve büyüme beklentileri gibi konularda yön arayışında. Bu yazıda, küresel ekonomik gelişmelerin Türkiye’ye etkileri analiz edilecek ve Türkiye ekonomisinin güncel durumu ile geleceğe yönelik beklentileri detaylandırılacaktır.
ABD’nin korumacı ticaret politikaları, küresel ticaret akışlarını bozarak maliyet enflasyonunu artırabilir. Trump yönetiminin ithalat tarifelerini artırması, özellikle Meksika ve Kanada’dan gelen ürünlere yönelik ek gümrük tarifeleri, 4 Mart’ta yürürlüğe girecek. Bu durum, gelişmekte olan piyasalara yönelecek sermaye girişlerini yavaşlatabilir ve Türkiye gibi dış finansmana bağımlı ülkeler için döviz kurunda oynaklık yaratabilecek bir risk unsuru oluşturuyor.
Jeopolitik belirsizlikler de küresel piyasalarda önemli bir etki yaratıyor. ABD Başkanı Trump ve Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy arasındaki gerilim, Ukrayna krizinin etkisinin devam edeceğini gösteriyor. Avrupa Birliği’nin askeri destek kararları ve ECB’nin faiz politikaları, Avrupa ekonomisinin kırılgan yapısını gündemde tutuyor. Bu durum, Türkiye’nin ekonomik durumunu da dolaylı olarak etkileyebilir.
ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşı, BRICS ülkelerinin ekonomik performanslarını doğrudan etkiliyor. Çin, %4,7 büyüme oranı ile güçlü bir duruş sergiliyor ancak ABD ile olan ticaret gerilimleri ihracat baskısını artırabilir. Hindistan, %5,1 büyüme oranı ile en hızlı büyüyen BRICS ülkesi konumunda. Ancak, küresel ticaretteki yavaşlama Hindistan ekonomisini olumsuz etkileyebilir.
Brezilya ve Rusya, sırasıyla %2,3 ve %1 büyüme oranları ile daha düşük performans sergiliyor. Güney Afrika ise %0,3 büyüme ile en düşük büyümeye sahip BRICS ülkesi. Türkiye açısından değerlendirildiğinde, bu durum alternatif ticaret partnerleri ile daha güçlü ilişkiler geliştirilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Özellikle Çin’in yeni tedarikçiler arayışı, Türkiye için önemli fırsatlar yaratabilir.
Türkiye, 2024 yılında %3,2 büyüme oranı ile BRICS ülkeleri arasında orta sıralarda yer alıyor. Ancak yüksek enflasyon ve cari açık, ekonomi yönetiminin önündeki en büyük zorluklar arasında. Şubat ayı enflasyonu %2,27 artarken, yıllık enflasyon %39,05 seviyesine geriledi. Ancak, 12 aylık ortalamalara göre enflasyon hala %53,83 seviyesinde. Bu durum, büyümenin kalitesini olumsuz etkileyebilir.
Türkiye’nin işsizlik oranı %8,4 ile BRICS ortalamasına göre daha düşük olsa da, genç işsizlik ve istihdam yaratma sorunları devam ediyor. Cari açık ise %3,5 seviyesinde, bu da dış finansman ihtiyacının devam ettiğini gösteriyor. Fed’in faiz politikasındaki belirsizlik, Türkiye’nin borçlanma maliyetlerini artırabilir.
Borsa İstanbul ve döviz piyasası, BIST 100 endeksi 9500-10000 bandında yön arayışına devam ederken, Dolar/TL kuru haftalık %0,15 yükselerek 36,50 seviyesine ulaştı. TL üzerindeki baskı devam ederken, küresel faiz politikaları ve Türkiye’deki enflasyon dinamikleri dikkatle takip ediliyor. TCMB’nin 6 Mart’ta politika faizini 250 baz puan indirerek %42,5 seviyesine çekmesi bekleniyor.
Ancak, ABD faiz politikası belirsizliği ve doların güçlenmesi, TL üzerinde baskı yaratabilir. Enflasyonun düşüş trendine rağmen kalıcı fiyat istikrarı sağlanamayabilir. Türkiye’nin ekonomik durumu, bu belirsizlikler ışığında dikkatle izlenmelidir.
Türkiye’nin karşılaştığı riskler arasında, ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşlarının Türkiye’nin ihracatını etkilemesi, ABD faiz politikası nedeniyle gelişmekte olan piyasalardan sermaye çıkışı riski, enflasyonun düşüşe rağmen kalıcı istikrar kazanamaması ve jeopolitik risklerin TL üzerinde oynaklık yaratması yer alıyor.
Fırsatlar ise Türkiye’nin küresel tedarik zincirlerinde stratejik bir üretim merkezi olma potansiyeli, AB ile ilişkilerin iyileştirilmesi ve Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ile doğrudan yabancı yatırımları artırmak için yapısal reformların hızlandırılması olarak sıralanabilir. Bu fırsatlar, Türkiye’nin ekonomik istikrarını artırma potansiyeli taşımaktadır.
Türkiye, yüksek enflasyon, faiz politikaları ve küresel belirsizlikler arasında dengeli bir ekonomi yönetimi sürdürmek zorundadır. Küresel gelişmeleri fırsata çevirmek için, yapısal reformlara odaklanarak uzun vadeli ekonomik istikrarı sağlaması kritik önem taşımaktadır. Bu bağlamda, Türkiye’nin geleceği, bu reformların ne ölçüde hayata geçirileceğine bağlı olacaktır.